Yıl 970 on beş haziran O günleri yaratmaya hazırlan Coşkun bir sel gibi fabrikalardan Meydana ak, Ankara’dan ses gelsin
İşçi dostum sağlam olsun sol yanın Çünkü oradadır haklı isyanın Hakkını vermeyen patron ağanın Tahtını yak, Ankara’dan ses gelsin
Girme sakın sahtekârın bağına Düşmeyesin bozguncunun ağına Sırtımızdan doyanların otağna Kirpiti çak Ankara’dan ses gelsin
Yeter işçi dostum sende gücün bil Hangi yasa senden yana da adil Aç gözünü gayrı, geriye değil İleri bak Ankara’dan ses gelsin
İnlet meydanları, bir çıksın sesin Tutsaklığın yeter, hür çıksın sesin Sana dar gelen o demir kafesin Dışına çık, Ankara’dan ses gelsin
Kul Sefil der gelmeyelim oyuna Güven olmaz ağasına beyine Bizi yönetenin kalın boynuna Tasmasın tak; Ankara’dan ses gelsin
Yıl 970 on beş haziran O günleri yaratmaya hazırlan Coşkun bir sel gibi fabrikalardan Meydana ak, Ankara’dan ses gelsin
İşçi dostum sağlam olsun sol yanın Çünkü oradadır haklı isyanın Hakkını vermeyen patron ağanın Tahtını yak, Ankara’dan ses gelsin
Girme sakın sahtekârın bağına Düşmeyesin bozguncunun ağına Sırtımızdan doyanların otağna Kirpiti çak Ankara’dan ses gelsin
Yeter işçi dostum sende gücün bil Hangi yasa senden yana da adil Aç gözünü gayrı, geriye değil İleri bak Ankara’dan ses gelsin
İnlet meydanları, bir çıksın sesin Tutsaklığın yeter, hür çıksın sesin Sana dar gelen o demir kafesin Dışına çık, Ankara’dan ses gelsin
Kul Sefil der gelmeyelim oyuna Güven olmaz ağasına beyine Bizi yönetenin kalın boynuna Tasmasın tak; Ankara’dan ses gelsin
ALİ BAKIR / NASIL BİR KÜRT AÇILIMI?
Öncelikle şunu vurgulamak istiyorum. Türkiye'de atılan her özgürlüğe, kısaca onurlu yaşam seçmeye çalışmak, düzene karşı çıkmakla oluyor. Bu da sizi aile desteksiz. Zora ve sorunlara sokuyor. Tek kalmakla beraber yargı yolu gözüküyor. bu bazıları için sorun değil. çünkü içindeki akış suyun çatlaktan akması gibidir. idamda edilse yine haykıracaktır. bazılarımız ise temelden aldıkları birikimle süslü, lüks muhteşem bir yaşam bir kaç kitap ve her nedense dokunulmazlık içinde olurlar. sözüm ona güzel yazı yazan. düzen için hazırda bekleyen abilerimizdir.
Asıl yazmak istediğim ise, ben Kürt olmamakla beraber, Kürt mücadelesini benimseyen, bir Dersim DTP ile Urfa'daki bir DTP arasındaki farkı bilen bir zihniyetteyim. Bugüne kadar yapılan zulmü yüreğinde hisseden aynı zamanda Alevi bir gencim.
Yaşanan yaşantımızın ekonomik ve gelir dağılımın ve güven güvensizlik. Kürt halkının, emekçi halkın devlet maaşı (öğretmen, hizmetli ve devlet kadrosu) verilmediği. bunla beraber insanların arabesk kültürle baskıyla asimilasyon olduğunu, bilinç altına kazındığını biliyorum.
Devlet Kürt halkına orduya verdiğinin 5/1 ini bile harcamadı, devlet Kürt halkına diyanete verdiği paranın 5/1 bile harcamadı. onlar katmerleri yiye durdun biz her yönden karalanan. el verilmeyen. onlara siz ancak şunu derseniz elimizi o zaman veririz diyen. buna karşılık deyinmek istiyorum. ancak siz özür dilerseniz ben de size vergimi veririm mantığına gidilir.
Ülkeyi oluşturan toplumun onursal onurunu küçük düşürmek barbarlıktır. devlet Kürt açılımı yapacakmış. Aşivler uzakta değil. akıllı çocuklarla dolu. işte burada o köşede bekleyen yazar süslü abiler, kaypak Kürt siyasetçiler, marka isimler. haydin (alevi açılımı, kanal şeş, newruz resmi bayram gibi) davulumuz çalıyor. oyun pistine. kim kim kime elini verirse kim kime ne içtenlikle sarılırsa kimin kemikleri sızlarsa (uğur kaymaz).
Haydin kalkıyor tren sermaye garından apede, zilanda, berfin de gelsin. geçmişte ekonomi iyi olduğunda çözülmeyen sorun. iflas edildiğinde ne denli olur şaşıyorum. şaşıranlar şaşa kalsın. bu oyun başka oyun. Kürt halkına yılmaz güneyin duvar filmini izlemelerini diliyorum. karamanın koyunu sonra çıkar oyunu. sevgilerle ..
N.Nadi Çelik / Lazlar da Aynı Oyuncaktan İstiyor!
18.07.2009 Kürdler son otuzyılda 30 bin gencini dağlarda, 10 bin insanını faili meçhülde yitirdi. Yine son otuzyılda onbinlerce kürd zindanlara atıldı, 3000 kürd köyü boşaltıldı ve 3 milyon kürd köylüsü metropollere sürüldü. Metropollere sürülmüş savunmasız Kürd kızları,fuhuş piyasasının, kürd delikanlıları ise organize suç örgütlerinin insan kaynakları durumuna geldiler. Ve nihayet, bütün bunların sonunda ve de karşılığında, İttihatçılar, kürd halkının doğuştan kaynaklanan en temel insani haklarını vermek yerine, ''TRT ŞEŞ'' adlı bir oyuncak verdiler.
Kürdler, önlerine atılmış bu oyuncak karşısında yaşadığı hayal kırıklığı ve şaşkınlığı üzerinden atmaya çalışırken, bu kez de, yine bu toprakların kadim halklarından olan, en az kürdler kadar acımasız bir asimilasyona tabi tutulmuş, ancak kürdlerden farklı olarak bu süreci genellikle sessizlikle karşılamış olan Lazlar da, aynı oyuncaktan bir adet de kendilerine verilmesini istiyorlar. İttihatçılardan ilk tepki, TRT genel müdüründen geldi; Lazların hepsi türkçe bildiğinden lazca televizyona gerek olmadığını açıkladı. Lazların, kendileri için bir yabancı dil olan Türkçeyi bilmeleri, anadillerini kullanma olanaklarının gaspını ne meşru ne de haklı kılar. Birileri bu gerçeği İttihaçıların kulağına fısıldamalıdır. Sonunda, bu oyuncaktan Lazlar'a da bir adet verileceği açıktır. Açık olmayan, İttihaçılar'ın bu oyuncağa karşılık Lazlar'a ne tür bedel ödettirmek istedikleridir.
Sevdamızın ışığı, yüreğimizin aydını Savaşın İnancın Kavga’nın IŞIĞI Yüreğimizin aydınlık sesi Kavgamızın Yürekli kadını…
“Yepyeni bir dünya için değişmek ve değiştirmek Hiç durmadan “ Hiç durmadan kavganın içinde…. Bedeli kurşun bile olsa Hiç durmadan, Işığımız oldun, aydınlattın yüreğimizi.
Şimdi Gittin Ahmet Muharreme bin selam olsun Selam olsun, Bin selam…
Kemal Doğan / Bozoklar'ı Kaybettik !
O güzel, o değerli insan , mücadenin en zor koşullarında yoldaşlarıyla birlikteyken kuşatıldığı yerde sırtından bir mermi ile yaralanmıştı, o mücadeleden hiç bir zaman uzak durmadan gerek yazılarıylala ,gereksede deneyimleriyle gençlere her zaman örnek olmayı bilen yürekli bir kadın olarak her zaman kalbimizde, ruhumuzda ve bilincimizde yaşayacak, seni unutmAyacağız Kutsiye yoldaş......
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) TEMSİLCİLERİYLE BULUŞMA
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) TEMSİLCİLERİYLE BULUŞMA
(13 - 14 TEMMUZ 2009)
( Haziran1982 Beyrut kuşatmasında İsrail siyonizmine karşı savaştan Antakya’da demokrasi dayanışmasına… THKP-C (Acilciler) Parti okuluna, Şehit mezarlığında, saygı duruşuna. Dünü bu güne taşıyan, dünü bu günde canlı kılan, yarın için üretin ve kuran omuz omuza Filistinli Türkiyeli devrimci dayanışması)
Mihrac Ural 14 Temmuz 2009
27 Yıl sonra kimisi Filistin davasıyla dayanışmamıza ve şehitlerimizin onurlu anılırına şükran borcunu dile getiriyor. Kimisi 27 yıl sonra kin Saikleriyle itirafçılığını ve Mit ajanı uşaklığının örtülmez kamburunu gizlemek için karalamalarla saldırıyor. Bu dualist durum çok doğal, herkes işini yapıyor.
13 Temmuz 2009, bundan iki gün önce Filistinli yoldaşlarımız Kadim Roma kenti Antakya’daydı. Devrimci dayanışmalarını ifade etmek üzere geldiler. Misafirimiz oldular birlikte anılarımızı paylaştık. 1982 Lübnan savaşında, Nazi Siyonistleri İsrail devletinin terörünü ve o kasvetli günlerde örgütümüzün Filistin halkıyla omuz omuza dayanışması bir kez daha onurla anıldı. Bu adım ülkemiz toprakları üzerinde ilk kez gerçekleşiyordu. Bundan sonra artık sık sık devam edecekti.
Ertesi gün 14 Temmuz 2009. Bu gün İlah temmuzun bereket günü olarak Sümerlerden bu güne kutlanan bir gündü. Halkımızın tarihten gelen bu coğrafyadaki yerliliğinin, eski kültünü bu güne kadar taşıdığının, asalete bağlığının, geçmişi bu günde yaşatma etkinliğinin günüydü. Geçmişi olmayanların anlayamayacakları bir tarihsel devamlılık ve kararlılık mesajıydı. Bu mesaj örgütsel çalışmada halkımızın özgürlük ve demokrasi mücadelesine akıyordu.
14 Temmuz 2009 sabahı yola çıktılar. Filistin halk Kurtuluş Cephesi Merkez Komite üyesi Fuad abu Ahmad yoldaşla yollar, suni duvarlar aşıldı. Yönümüz Filistin davası uğruna şehit düşen kahramanlarımızın Şehit Mezarlığıydı.
PARTİ OKULU
İlk durak Parti Okuluna gelindi. Burada eski yeni tüm yoldaşlar bir araya geldik. Tarih konuşuldu, günün siyasal tablosu konuşuldu, ayrıntılar, felsefenin, ekonominin, toplumsal ve kültürel ilişkilerin tarihsel bağları konuşuldu. Belgelerin heyecanlı atmosferlerinde fotoğrafların vukuatları bu güne tüm canlılığıyla taşınması gündeme geldi. 1936’da Antakya’da, zeki el Arsuzi önderliğinde uruba hareketinin yaptığı mitingler topladığı bağışlar ve İngilizlere karşı yükselen 1936 Şeyh İzzedin el Kassam önderliğindeki özgürlük devrimine gönüllü toplanması üzerinde konuşuldu. Bu tarihin hayatta kalan önderlerinden biri Zeki el Kasım’ın (Ural) anıları aktarıldı, mitingte yaptığı ünlü konuşmadan söz edildi.
Nebil Rahuma yoldaş anıldı. Filistinli tutsak militanların örgütümüzce zindandan kaçırılışları ve sonrası gelişmeler sohbet edildi. Nebil yoldaşın Filistin davası için, İsrail içlerine kadar uzanarak giriştiği eylem ve ayrıntıları konuşuldu. Bu konuda eksik belgeler istendi. Devam etmekte olan Nebil yoldaşın hayatını anlatan kitap yazımına bu belgelerin yetiştirilmesi kararı alındı.
ŞEHİT MEZARLIĞI VE ANIT
Uzun bir siyasal konferanstı yapılan. Şehitler bizi bekliyordu. Konvoyumuza Filistinli yerel yöneticilerde yetişmiş ve katılmıştı. İki örgüt üst yöneticileri ve militanlarıyla şehitlerin huzuruna yol alındı.
Şehit mezarlığı çam ağaçlarını gölgesi altında, yeşil bir sırtta, deniz kenarındaki kasabanın sihirli atmosferinde ruhlarımızı ayağa kaldıran, kararlılığımızı bir kez daha dile getiren anlamlı anıtın yanındaydık hep birlikte omuz omuza. Bir kızıl ok güneyden kuzeye doğru yönelmiş. Önünde durmak isteyen duvarları yıkmış. Bu anıt mücadelemizi ve önündeki engellerin yıkılacağının mesajıydı. Şehitler bu anıtın anlamlı ortamında yatıyorlar.
Türkiye Halk kurtuluş Cephesi ( Örgütümüz Orta-doğuda kısaca bu isimle anılır) adına, tüm yoldaşlar adına, şahitler huzurunda saygı duruşuna geçildi. Kısa bir konuşma yaptım. “Bu şehitler haklı bir halk davasının özverili evlatlarıdır. Bölge gericiliği, emperyalistlerle, Siyonist İsrail Nazileriyle halklarımıza karşı kesilmeden devam eden savaş dayatmaları ve saldırılarının sürdüğü kasvetli bir kesitte direnme mevzilerinde şehit oldular. Filistin davası bu bölgenin kaderidir. Bu bilinçle bu davanın bir neferi olarak şehit olmasını bildiler. Biz hala yaşamın orta yerindeyiz. Şehitlerimiz kadar fedakar değiliz. Anılarını şad etmek için onlar kadar fedakar olmaya çalışmalıyız. Bölgemiz halklarının makus kaderi bu fedakarlıklarla değişecektir. Şehitlerimiz bizden bunu beklemekte, halklarımız bunu beklemekte. Bizi bir araya getiren dayanışmanın anlamı da budur.”
Ayrılık vakti gelmişti. Çok önemli kararların sorumluluğu altında heyecanla ila el lika diyerek yola koyulduk.
Öner Ödemiş / SOLUN SORUNU…
Yanlış tartışmalar, kaçınılmaz olarak yanlış sonuçlara götürür. Sorun yanlış tespit edilince üzerine kurgu yapılan her şey de, yaşamdan alakasız, çözümden uzak ve sonuçsuz bir angajmana dönüşüyor. Solun bir türlü yaşamda karşılık bulamamasının nedenini dağınıklılığa veya birlik olamamaya bağlamak ilk adımı yanlış atmaktır. Birlik olunamaması bir sonuçtur. Elbetteki önemli bir sonuçtur ancak bir başka sorunun yarattığı bir sonuçtur. Solun sorunu birlik değil kimlik sorunudur. Birliksizlik kimliksizliğin doğal sonucu olarak yaşanmaktadır. Kimliksiz kalan solun kimliğini birlikte araması, yeni bir yanlışa hesapsız kapılması ve sorunu görmeme ısrarından başka bir şey değildir. Yaşamın diyalektiğini kavrayamamış ve kendi bünyesinde cisimleştirememiş dünün heybetli yapılarının, dünün hayaliyle bu günde var olma çabaları ciddi bir sol kimlik sorunu yaratmış ve her alanda bu sorun kendini dayatmıştır.
Kimlik sıkıntısını bir türlü aşamayan sol, birlik arayışlarıyla bir anlamıyla bu sorunu ötelemek istemektedir. Bu güne kadar yaşanan birlik denemelerinin başarısız olmasının asıl nedeni de budur. Yan yana gelen ve yaşamla bir türlü örtüşmeyen farklılar, bir olmaya, birlikte tavır almaya çalışıyorlar. Dünün heybetiyle, bu günde fırtınalar yaratmanın özlemini taşıyorlar. Türkiye solu 25 yılı aşkın bir süredir değişik boyutlarıyla birlik sorununu tartışarak sonuç almaya çalışmıştır. Ancak bir-iki pratik girişim dışında elle tutulur bir kazanım elde edilememiş, enerjisinin önemli bir kısmını bu alanda harcayarak umutlarını tüketmiştir. Özellikle siyasal islamın yükselme dönemlerinde, ağırlıklı olarak gündeme oturan solda birlik tartışmaları, ciddi kaygılarla başlatılmış olsa bile, yanlış kulvarda sürdürülmüş, iyi niyetli heyecanların tüketilmesi dışında somut hiçbir sonuç üretilememiştir. Kuşkusuz solda birliğin en geniş anlamda sağlanması, her duyarlı demokrat insanın istediği bir şeydir. Ancak yaşanılan sürecinde gösterdiği gibi solun temel sorunu birlik değil, kimlik sorunudur. Yaşamı bu günkü gerçekliğiyle yakalama kabiliyeti gösteremeyen, dünün heybetine sımsıkı yapışmış yapıların bu günde birlik telaşına düşmelerini çözücü olarak görmenin olanağı yoktur.
Çatı partisi tartışmaları böylesi bir düzlemde solun gündemi olarak tartışma alanına girdi. Temler sağlam, duvarlar yerinde, tek eksik çatı… Veya önce çatıyı oluşturalım-partiyi ve organlarını, sonrasında duvarları -örgütlenmeyi, arkasından temeli yani ideolojik alt yapıyı… Yine bir başka yanlış, yine bir umut harcanması yine bir öteleme… On eskiden bir yeni çıkmaz. Daha fazla eskiden de yeninin çıkma şansı yoktur. Öncelikle bu günü yakalayan, yaşamın değişkenliğine kendisini uyarlayabilen, dünyayı yeni biçimiyle ve ilişkileriyle çözümleyebilenler ancak yeni bir şey için adım atabilirler. Adı geçen yeni gerçekten yeni olur ve yeni yaşamın gereklilikleri karşısında var olma şansı edinebilir. Çatı arayışı bu anlamıyla yetersizliğin, yaşamdan kopuşun bir refleksi olarak görüle bilinir. Türkiye siyasasında yıllardır varlık gösteremeyenlerin, yaşamı yakalayamayanların, çaresizce sarıldıkları bir süreç…
İşçi sınıfının devrimci rolünü tartışmaya bile gerek duymayan, bilişim dünyasındaki gelişimin yaşamın hemen her alanını nasıl etkilediği reddeden, insanın düşünme biçimini bile nasıl etkilediğini görmemekte direnen, devrimci tavrı ve tutarlığı, 50 yıllık kavramlara sımsıkı sarılmak olarak anlayan anlayışlarla bir yeni nasıl oluşturula bilinir… Yapılan olsa olsa eskinin yeni yaşamda yeniden var edilmesi telaşı olur ki, buda sonuçuz kalmak zorunadır. Solun önündeki temel tartışma sol kimlik üzerine olmalıdır. Değişen dünyada nasıl bir sol sorusuna hep birlikte yanıt aranmalıdır. Yapılan tartışmalar bu eksende sürdürülürse ancak anlamlı sonuçlar üretme yolunda adım atmış olabiliriz. Diğer türlü aynı noktada debelenmek dışında bir sonuç alabilmek olası gibi görünmemetedir.
.. Öldükleriyle Kalmadılar 'ın genç okuyucusu biliyorum bu kitabı en çok siz okuyorsunuz. Yukarıda sözünü ettiğim 68 kuşağına iki büyük saldırıya karşın yaşama bir koltuğa kurulur gibi kurulanların sana örnek oluşturmayacağını biliyorum. Birgün bile daha çok yaşamayı kendine amaçlarken sıradanlaşmayacağını düşünmek istiyorum.
Çünkü 68 'lilerin devrimci geleneği 1789 'un bakir istemlerinden yola çıkanların 1848 'leri 1871-1917 devrimlerini yaratanların yörüngesinde dünyamızı yeniden komünist renaissence 'a hazırlıyor. Ve gerçek mutluluğun ve gerçek sevginin böylesi bir dünyada boy atıp dünyamızı kardeşlik eşitlik ekmek özgürlük barış burçlarındaki bayraklarla tam bir kıvanca kavuşturacağını biliyorsun. Sana inancımı sevgimi sunuyorum.
" Gençlik, öğrenci gençlik, köylü gençlik ve özellikle işçi gençlik savaşımın sonucunu belirleyecektir "
kardeşler uzatın ellerinizi çoğalsın ayak seslerimiz uzatın ellerinizi çoğalsın soluğumuz bir orman yangını gibi bir bahar salgını gibi uzatın yıkılsın korkunun kaleleri ışısın su dirilsin gün büyüsün nehir yırtılsın karanlık ey özgürlük merhaba ölmek için yaşadığımız yeter yaşamak için ölelim birazda
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder