9 Kasım 2009 Pazartesi

KİM DEĞİŞTİ, DEĞİŞEN NE?

Bundan 20 yıl öncesinde TDKP girmiş olduğu rotaya ve daha sonraları Dev Yol ve benzerlerinin girmiş oldukları legalizm ve reformizm batağına bir başkası girdi hemde düne kadar onların legalleşmelerini düzen içerisine çekilmelerini en ağır dille eleştiren marksist leninstler adım attı ve bu açılımda ve bu doğumda ESP doğdu? ESP kuruluşunu şöyle duyuruyor. “Emperyalist küresel krizin yerküreyi sardığı, dünyanın pek çok ülkesinde savaş ve işgallerin hüküm sürdüğü; Kürt ulusal direnişinin bölgesel çapta sömürgeci cepheyi bunalttığı; kırdan kente göçün artarak emekçi semtleri birer üretim ve yerleşim havzasına dönüştürdüğü; fabrikaların işçi hapishanelerine ve işçi sınıfının üretim tutsaklarına dönüştürüldüğü; Türk egemen sınıflarının “Kürt sorunu” ve “Ermeni sorunu” üzerinden tarihsel gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalarak iç ve dış politikalarını yeniden yapılandırmaya giriştiği; evrensel ölçekte marksizmin saygınlığını yükselttiği koşullarda kurulan Ezilenlerin Sosyalist Partisi, dünya halklarını Türkiye’deki evrensel mevzisi olarak, işçi sınıfı ve ezilenlerin bağrında devrim umudunu büyütecek, sosyalizmi seçenekleştirecektir.”

ESP’yi kuracak işçiler, kadınlar, gençler, aydınlar ve yoksulların uzun yıllardır özgürlük ve sosyalizm için mücadele ettiğine dikkat çekerek, “Onları yaşamın tüm alanlarındaki çetin savaşımlardan tanıyorsunuz. O yüzdendir ki, ESP senelerdir yürütülen devrimci mücadelenin yasal formda en üst örgütsel biçime kavuşturulmasıdır” Bu söylemleri çok önceden söyleyenler oldu hafızalarımızı tazeleyelim. Bütün dünyada emperyalist kapitalist sistemin derin bir bunalıma girdiği bir dönemde gerçekleşen Emek Partisi Kongresi, işçi sınıfımızın ve halklarımızın mücadelesini daha da ilerletecek, önümüzdeki süreci bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin zaferi için değerlendirecek bir dizi kararlar almıştır. Kapitalizm, bütün olanaklarını seferber etmesine rağmen, içine düştüğü krizden kurtulmanın yolunu bulamamaktadır. Aşırı ve anarşik üretim, kitlelerin gittikçe derinleşen yoksulluğunun uçurumuna düşmüştür. Emperyalizm, dünya çapında çöküş sürecine girmiştir. Sermaye, krizden çıkış olanaklarını, işçi ve emekçi kitlelerin hayatının içinde arıyor. Daha ağır sömürü koşulları yaratarak, birikimlerine el koyarak, haklarını kısıtlayarak işçi ve emekçilerin sırtından kendi krizini atlatmaya çalışıyor. Bugün en önemli ve temel görevimiz, halk güçlerinin birliğinin sağlanmasıdır. Başta işçi sınıfımız olmak üzere, kır emekçilerinin, küçük üretici köylülüğün, kamu emekçilerinin, Kürt halkının, kadınların, gençlerin ve aydınların kitlesel demokratik birliğinin sağlanması için gerekli araçların yaratılmasında, partimizin belirleyici bir rol oynayacağı açıktır.

Bu amaçla, sendikalar, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, aydın ve sanatçı kuruluşları, fabrikalardan, işyerlerinden, üretim alanlarından, en küçük yerleşim biriminden en büyük kentlere kadar her yerde birlikte örgütlenmenin bütün olanaklarını kullanarak birleşik bir halk hareketi yaratmaya seferber etmeliyiz. Kongremizden aldığımız güçle, tam bir irade birliği içinde, emperyalizme ve kapitalizme, tekelci burjuvazinin siyasal, iktisadi, sosyal ve kültürel saldırılarına karşı, işçilerin ve emekçilerin iktidarı için çalışmak üzere, görevimizin başındayız. Devam edelim benzeri söylem içerisinde olanlarla. 21. Yüzyıl‘da hem uluslararası düzlemde hem de Türkiye‘de, sermaye egemenliğinin dışında ve bunun ötesine geçen bir çözüm aramak, bunun gerektirdiği mücadelenin sorumluluklarını üstlenmek, bir insanlık görevi olarak karşımızda duruyor. Sınıflı toplumların ortaya çıkışından bu yana insanlığın özlemi olan, işçi ve emekçi sınıfların pratiğinde kendini yeniden üreten eşit, özgür, sömürüsüz ve sınıfsız bir dünya arayışı bu mücadelenin eksenini oluşturuyor. Bu evrensel ve tarihsel özlemin taşıyıcısı olan Özgürlük ve Dayanışma Partisi, kapitalizmin ve onun insanlığa dayattığı bütün baskı, sömürü, şiddet ve eşitsizlik biçimlerinin ortadan kalkmasını savunur.

ÖDP, özgürlükçü, özyönetimci, enternasyonalist, demokratik planlamacı, ekolojist, militarizm karşıtı ve feminist bir sosyalizm doğrultusunda, sermaye güçlerinin egemenliğini ve emperyalizmin tahakkümünü ortadan kaldırarak emek güçlerinin siyasi iktidarının kurulmasını amaçlar. Marksist Leninist kominstler bakın nasıl degerlendiryordu bu legalizmi ve teorisyenlerini.

PARLAMENTODAN DEVRİMCİ AMAÇLARLA YARARLANMA

Türkiye, güçlü olmasa da belli bir parlamentarizm geleneğine sahiptir. Ezilen ve sömürülen milyonlar, burjuva liderlerin arkasından gitmeye, burjuva partileri desteklemeye ve oy vermeye eğitilmişlerdir. Çok yanılsamalı bir biçimde, burjuva ideolojisinin hegemonyası altında burjuva partilerin varlığı+seçimler+parlamento; demokrasi olarak sunulmakta ve algılanabilmekte, milyonlar, parlamentoda dönen dolaplardan habersiz, ülkenin oradan yönetildiğini, belirleyici kararların orada alındığını vb. sanmakta, temsilcilerini oraya göndermek istemektedirler. Günümüzde devletin ve sermayenin en ücra köşelere değin ulaşabilen güçlü propaganda aygıtlarının da etkisiyle, yığınlar için parlamento, kendi çıkarlarının da söz konusu olduğu önemli bir politik kurum olarak görülmektedir. Komünistler, parlamentarizme karşı ilkesel tutumlarını baştan itibaren açıklıkla ilan etmişlerdir. Dünya ölçeğinde günümüz koşullarında parlamentarizm yönündeki eğilimin geçici güçlenmesine karşın, parlamentarizm, tarihsel bakımdan aşılmıştır. İşçi sınıfı ve emekçi yığınların devlet yönetimine doğrudan ve sürekli katılımını, seçilmiş temsilcileri üzerindeki egemenlik ve denetimini olanaklı kılan, yasama ve yürütmeyi birleştirerek bürokrasiyi azal-tan, devlet yönetimini basitleştiren sovyetler (konseyler, komünler, halk meclisleri vb.) işçi sınıfı ve emekçi yığınların devlet örgütlenmesinin en ileri biçimi olarak parlamentarizmin aşılması demektir. "Sol" adına, işçi sınıfı ve çalışan yığınların öncülüğü adına, parlamentarizm biçimindeki reformizmin yaygın ve güçlü olduğu koşullarda, parlamentodan devrimci amaçlarla yararlanma taktiği sekterce reddedilmeksizin, parlamentarizme karşı savaşımın aralıksız ve yoğun olarak sürdürülmesi asla ihmal edilemez bir görevdir. Bu ilkesel tutumun temel bir yönünü de, işçi sınıfı ve çalışan yığınların, parlamentoda çoğunluk oluşturmak yoluyla iktidarı burjuvazi ve egemen sınıflardan alınabileceğine dair yaygın ve güçlü hayallerine (parlamenter ahmaklık) karşı savaşım, iktidarın alınabilmesi için işçi sınıfı ve emekçi yığınların silahlı başkaldırısının hazırlanmasının kaçınılmaz bir zorunluluk olduğunun açıklanması ekseninde sistematik bir biçimde sürdürülmesi oluşturmalıdır. En demokratiğinden en uydurmasına değin parlamento, burjuvazinin sınıf egemenliğini gizleyen "demokratik" bir örtüdür. Parlamentoların sahip olduğu hukuki yetkiler ne olursa olsun, iktidar, parlamento dışındaki devlet organlarındadır. Ülkemizde, bu herşeyden önce MGK ve Genelkurmaydır. Parlamentoyu politik mücadelenin başlıca alanı olarak gören yaklaşım ve mücadele tarzı, parlamentarizm biçiminde reformizmin tuzağına düşmek, düzen içine çekilerek burjuvazinin hegemonyası altına girmek demektir. "Sol"da, günümüz koşullarında bu türden eğilimlerin belirgin bir biçimde güçlenmekte olduğu asla gözden kaçırılmamalıdır. Diğer yandan, lafta ne denirse densin parlementoyu sınıf mücadelesinin bir alanı olarak görmeyen yaklaşım, seçimler ve parlamentodan devrimci amaçlarla yararlanılmasının reddini getiren sekterce ilgisizliktir. Parlamento dışında yığınların devrimci inisiyatifini geliştirmeyi, parlamento dışı mücadele yöntem ye biçimlerini temel alan komünistler; bunu parlamentodan devrimci amaçlarla yararlanma taktiği ile birleştirmek, parlamentoyu geniş yığınlara seslendikleri, burjuvazinin iktidarının gerçek yüzünü teşhir ettikleri bir kürsü olarak kullanarak, parlamento dışı mücadeleye tabi kılarlar.

Parlamento seçimlerinden devrimci amaçlarla yararlanmada izlenebilecek taktik, bağımsız komünist adaylar göstermekten, komünistlerin diğer olanaklı güçlerle devrimci bir seçim bloku oluşturulmasına ya da devrimci bir kitle partisi vb. kurulmasına değin varan çok değişik biçimlerde somutlaşabilir. Şimdiden şu kadarı söylenebilir ve söylenmelidir: Komünistlerin örgütsel ve politik güçlerinin zayıflığının yanı sıra propaganda, ajitasyon ve örgütlenme özgürlüğünün bulunmadığı faşist diktatörlük koşullarında, devrimci amaçlarla kullanmak üzere parlamentoya komünist adayları göndermeyi başarabilmeleri, bugün için zordan da öte imkansız gibi bir şeydir. Bu durumda, komünistler seçimler döneminde devrimci, yurtsever, ilerici ve anti-faşist güçlerle devrimci bir temelde olanaklı en geniş güçleri birleştiren seçim anlaşmaları yapmaya dayanan taktikler izlemeyi öngörmelidirler.. Burada sormak gerekiyor bu kurulan ESP taktikselmidir yoksa stratejik bir değişimmidir? Bu ülkede eğer emek sermaye çelişkisi yalın bir şekilde ortada duruyorsa ve bu ülkeyi parlementer sistem değilde MGK yönetiyorsa ki öyledirde bu değişimi nasıl okumalı nasıl değerlendirmeliyiz? EMEP ÖDP ve öncelleri reformist parlementeristse ESP ve onun kurucu kurmayları nasıldır nasıl değerlendirelim? Yok eğer günün koşulları gereği ve sınıfın partileriyse demekki bunlar ESP den 20 yıl daha ileri düzeydeler, bunun başka bir izahı varsa onuda bu arkadaşlar izah etsinler, etmelilerde? Yoksa demokratik açılımın ürünümü bu ESP. Değişen kim, değişen ne?

6 Kasım 2009 Cuma

Tasfiyecilikte Son Nokta .


Uzun zamandır Legalizm batağının içinde sürünen Ezilenlerin Sosyalist Platformu , Bugün Ezilenlerin Sosyalist Partisi Girişimi imzasıyla bir açıklama yaptı,

"Umudun ve özgürlüğün partisi olma inancı ve iddiasıyla başlatıyoruz yürüyüşümüzü" denildi.
Her fırsatla legalizmi yerden yere vuracak açıklamalar yaparken, bir taraftan o bataklığın içinde çırpındıkları ortadaydı.


Devrimci Yol, Tdkp ‘ den sonra Türkiye Devrimci Hareketi içersinde legalizm batağının içersinde yol almayı tercih eden ESP’ye başarılar. Ama unutmamaları gereken bir çok nokta var onlara fazla değinmeden Mücadele uğruna onca Devrim Şehidi bunun için ölmedi onların ve Kutsiye Ablanın kemikleri sızlıyor şimdi.